Jungiyen yaklaşıma göre, yardım mesleği çalışanları (psikolog, doktor, danışman, sağlık görevlisi, polis, öğretmen…) için önemli bir husus, yardımcı rolleriyle aşırı özdeşleşmeme konusunda dikkatli olmaktır. Bu tutum, kişinin kendi (yardım) mesleğinin, fedakârlık, yardımseverlik ve empati gibi, sadece pozitif özelliklerinle kendini ilişkilendirmesidir. Jungcu mercekten bakıldığında, bu durum yardımcı, şifacı veya kurtarıcı arketiplerinin sadece aydınlık yönleriyle ilişkilenmeye benzer. Kişi kendini olduğundan daha kudretli, önemli ve özel hissedebilir. Kendini, herkese şifa sağlayabilecek bir şifacı, ya da yük ve acıdan kurtarabilecek bir kurtarıcı olarak görür.
Yardımcı rolünün pozitif yönlerinin bireyin meslek seçimini etkilemesi doğal ve beklenen bir durumdur. Çoğunlukla kişilerin (bilinçli olarak) bu mesleklere yönelimlerinin güç, ve kontrol gibi karanlık, yıkıcı yönlerini deneyimlemek amacıyla olmadigini soyleyebiliriz.
Arketipsel polarite
Yardımcı rolünün hem pozitif hem de negatif yönlerle ilişkilendirilebilir. Başka bir deyişle, yardımcı arketipi, tüm arketipler gibi, bir polarite taşır: fedakârlık, iyilikseverlik, empatiye karşı güç, kontrol ve hükmetme.
Kişi yardım uzmanı olmayı seçtiğinde, otomatik olarak yardımcı arketipinin hem olumlu hem de olumsuz yönlerini taşıyan sularla temasa geçer.
Tek taraflılık
Kişinin yardımsever bir yardımcı olmaya yönelik güçlü çabaları veya saplantısına Jung psikolojisinde tek taraflılık denir. Bu, kişinin bilinçli tutumunun, Persona özdeşleşmesi adı verilen, sabit ve idealleştirilmiş bir taslağa yönelimidir. Yardım meslekleri bakımından fedakâr, yardımsever ve empatik olmaya yönelik bir saplantı olarak ortaya çıkar. Bu yönelimi sorunlu kılan şey sabitliğidir – esnek olmamasıdır.
Enantiodromi
[Enantiodromi] bilince hâkim olan aşırı, tek taraflı bir eğilim olduğunda ortaya çıkar; zamanla, önce bilinç düzeyine ait performansı engelleyen ve daha sonra bilinç düzeyindeki kontrolü kıran eşit derecede güçlü bir karşıt eğilim oluşur.[1]
Dolayısıyla, kişinin bilinçli tek taraflı tutumu bilinçdışında güçlü bir karşı tutumun oluşmasına neden olur. Bu karşı konum, reddedilen, istenmeyen ve karanlık yönleri barındırarak, yardımcının gölgesini oluşturur.
En işlevsel şekilde ifade edildiğinde Gölge, kendimizi rahatsız etme eğiliminde olan tüm yönlerimizi içerir. Gölge sadece bilinçdışı olan değil, aynı zamanda arzu ettiğimiz benlik duygusunu rahatsız eden şeydir. Ego ya da kültürel olarak kötü kabul edilen unsurlar içerse de kötüyle eş anlamlı değildir.[2]
Gölge
Yardımcının gölgesi kişinin en iyi niyetlerine rağmen varlığını sürdürür. Biz çabalarımızın hastaya, ya da danışana yardımcı olacağına inanırken (bilinç), kendimizi kontrol ve baskı uygularken bulabiliriz (bilinçdışı). Bu durum beklediğimizden daha sık gerçekleşir.
Guggenbühl-Craig, bu konuyla ilgili ayıltıcı bir noktaya değinmek için bize eski ama tüyler ürpertici Ortaçağ Hıristiyanlarının hikayesini hatırlatır. Bu kişilerin “öncelikli amaçları sağlıklı, nevrotik olmayan, sosyal olarak iyi adapte olmuş insanlar yetiştirmek değil, ruhlarını kurtarmak ve başkalarının Cennetin Krallığına ulaşmasına yardımcı olmaktı.”[3]
Hıristiyanlık ortaçağdaki biçimiyle kendini kabul ettirdiğinde, yaygın görüşlere katılmayan pek çok kişi vardı. Bu kişiler için Hıristiyanlıktaki anlamıyla ruhun kurtuluşu dışındaki değerler anlamlıydı ve bu çoğu zaman ölümcül bir tutum olarak görülüyordu. Belirli zamanlarda ve belirli koşullar altında, bu yönde sapma gösteren ya da farklı bir değer hiyerarşisini savunanlar Kilise tarafından zulüm görmüş, öldürülmüş ve şehit edilmişlerdir. Bugün ‘Engizisyon’ kelimesi ürkütücü bir tınıya sahiptir. Ancak Hıristiyan Engizisyoncular yaptıklarını mutlak bir inançla haklı gösterebiliyorlardı ve hem kendileri hem de toplumları tarafından iyi niyetli insanlar olarak görülüyorlardı. Önde gelen Hıristiyanlar ruhun kurtuluşuna ilişkin görüşlerinin tek doğru görüş olduğundan kesinlikle emindiler… Hapsedilme ve işkence görme korkusuyla, ruhlarının kurtarılmaya muhtaç olduğunu görmeleri sağlanmalıydı. … Dolayısıyla Engizisyon’un birincil görevi zulmetmek, işkence etmek ve öldürmek değildi; yüce amacı genel olarak insanlığı, özel olarak da bireyi korumak ve ona yardım etmekti. Ve Engizisyoncular, tek doğru olan resmi doktrini yaymak için mümkün olan tüm araçların meşru olduğuna inanıyordu.[4]
Günümüzden örnekler
Bugün de, Tıpkı Ortaçağ Hıristiyanları gibi, kendisini kurtarıcı olarak gören, iyi niyetlerinin yol açtığı zararlara karşı gözleri kör olan; yardımcılar bulunmaktadır – bu kişiler de yukarıda bahsettiğimiz dinamiklerle maruzdurlar.
- Çocuklarını istismar eden ebeveyn koçları- Utahlı anne ve ebeveyn koçu Ruby Franke
Danışanlarını izole edip, hayatlarının tüm yönlerini kontrol eden psikanalistler- The Sullivanians
- Spiritüel rehberler takipçilerini ailelerinden soyutluyor, savunmasızlıklarını sömürüyor ve onları maddi olarak istismar ediyor – Twin Flames Universe
- Öğrencileri istismar eden sorunlu gençleri rehabilite etmek için tasarlanmış yatılı okullar – Ivy Ridge
Yukarıdaki örneklerin ortak noktası, bu yardımcı, şifacıların bilinçli olarak iyi niyetli olduklarını düşünmeleri ve insanlara yardım ettiklerine inanmalarıdır. Bu uğurda aşırı yollara sapmışlar; bilinçsizlikleri, yardım etmeye çalıştıkları insanlara büyük acı ve ıstırap çektirmiştir.
“Cehenneme giden yol iyi niyetle döşelidir.”
Eğer bir yardım mesleği mensubuysanız ve Jungcu bir bakış açısıyla yardım mesleklerinin dinamikleri hakkında daha fazla bilgi edinmek istiyorsanız, Jungiyen Çalışma Grubu ilginizi çekebilir.
[1] Carl Jung, Psychological Types
[2] James Hollis, Why Good People Do Bad Things: Understanding Our Darker Selves
[3] Adolf Guggenbühl-Craig, Power in the Helping Professions
[4] Adolf Guggenbühl-Craig, Power in the Helping Professions
Görsel: Meret Oppenheim, Glove, 1986. Courtesy of Kunsthaus Zürich, Collection of Prints and Drawings, Donated by Ursula Hauser, 2004.